Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) 'in Hayatı


Sonraki
Mekke Dönemi

Doğumu, Gençliği, Peygamber Oluşu

Allah'ın en son peygamberi Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.) Mekke'de yerleşmiş bulunan kureyş kabilesinin haşimi kolundandır.Babası Abdulmuttalib'in oğlu Abdullah, annesi Vehb'in kızı Amine'dir.

Evlilik çağına gelen Abdullah Kureyş'in Zühre Oğulları kolundan Amine isimli hanımla evlendirilmiş, o günün adeti olarak damat, üç gün gelinin evinde kaldıktan sonra hanımıyla birlikte babası Abdulmuttalib'in evine taşınmıştır.

Evliliğin üzerinden bir kaç ay, Abdullahı Şam taraflarına düzenlenen bir kervana mecbur etmiştir.çünkü ailesinin geçimini sağlamak üzere ticaret yapması gerekmektedir.Eşiyle vedalaşıp ayrılırken, onu bir daha göremeyeceğini bilmemektedir.Ancak içinde, hamile olan hanımının kendine hediye edeceği bir yavrunun sevgisi kıpıdanmaktadır. Abdullah içinde baba olacağı günlerin hayaliyle Mekke'den ayrılmış bir ay süren sıkıntılı bir yolculuğun sonunda Şam'a ulaşmış,pazarları dolaşmış, alışveriş yapmış ve yoldaşları ile birlikte geri dönmüştür.

Yolda yakasına sarılan bir hastalık Abdullah'ı fena halde sarsmış, Yesrib (Medine) şehrine geldiklerinde artık yola devam edemeyeceğini anlamış ve dayıları olan Neccar Oğullarına misafir olmuştur.

Mekkeye gelen kafile durumu Abdulmuttalib'e bildirmiş, derhal Abdullah'ın büyük ağabeyi Haris yola çıkarılmış fakat Haris, sevgili kardeşini değil, Nabiğa'nın evinin bahçesinde bulunan bir mezarı ziyaret edebilmiştir. Böylece Amine, henüz bir kaç aylık evliliğin sonucu olarak dul kalmıştır.

Amine Rebiulevvel ayının onikisine rastlayan Pazartesi günü tanyeri ağarırken peygamberlerin enbüyüğüne anne olmuştu. Miladi takvimler ise 571 yılının20 Nisan tarihini göstermekteydi. Amine rüyasında doğacak çocuğa Muhammed ismini verme emri almış, ayrıca Abdulmuttalib'in gönlünede bu isim sanki nakşedilmişti.

Abdulmuttalib dostlarına bir ziyafet verdi. Adını sordular, söyledi:

' Neden bu ismi koydun dediler.' ' Onu yerde insanlar, gökte melekler medhetsin istedim, ' dedi.

Doğduğunda annesi emzirdi. Birkaç gün amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe'nin sütünü emdi. Daha sonra Sa'd Bekr kabilesinden Mekke'ye gelen süt annelerden Halime isimli bir hanım alabileceği başka bir çocuk kalmadığı için sevgili Muhammed'i aldı.

Halime nur yüzlü bir yavru ile karşılaştı. Onu aldı, emzirdi. Diğer memesini verdiğinde dudaklar kapanmıştı. Bundan böyle bu memeyi bu yavru hiç almayacak, onu Halime'nin oğlu Abdullaha bırakacaktı. Yarın insanlığa eşitliğin ve adaletin anlamını yaşayarak anlatacak olan bu sevgili yavru, elbet ilahi bir kontrol altında bulunuyordu.

Halime memnun ve şaşkındı . çünkü bu eve ayak basıncaya kadar göğsünde bir çocuğu doyuracak kadar süt bulunmamış, oğlu Abdullah doyasıya süt emmediği için uyku yüzü görmemişti. Halbuki şimdi bu yavruyu da kendi oğlunu da doyuracak süt gelmekteydi.

İki yıl müddetle süt annenin yanında kalan Muhammed, annesine getirildiği zaman dört yaşında imişcesine gelişmiş, gürbüz bir çocuk olmuştur (ibn Sa'd, et-Tabakatü'l-kübra,1/112) Amine, yavrusunu görmenin mutluluğunu duymuş, ancak Mekke'yi kasıp kavuran veba tehlikesinden oğlunu uzak tutma düşüncesi ile onu tekrar götürmelerini rica etmiştir.(ibn Sa'd, 1/112)

Tekrar Sa'd b. Bekr yurduna dönen sevgili,orada süt kardeşleri Şeyma ve Abdullah ile birlikte iki yıl daha kalmıştır. Bir gün küçük Abdullah'ın "Kureyş'li kardeşime yetişin" diyerek feryat etmesi üzerine koşup gelen halime ve eşi Haris, onu solgun bir yüzle ayakta bekler buldular. Beyaz elbiseli iki adamın gelip kendisini yatırdıklarını , göğsünü açıp içinden bir şeyler çıkarıp attıklarını, atarken de ' bu şeytanın nasibidir ' dediklerini anlatıyordu.

İslam kültüründe' TM Şakk-ı Sadr (ğöğüs yarma olayı) ' diye bilinen bu ilahi ameliyatın önemini Halime ve Ailesinin kavrıyabilmesi imkansızdı.Görünmez kuvvetlerin çocuğa bir zarar ulaştırması endişesiyle vakit geçirmeden yola çıktılar. Evlerinin bereketi olan değerli yetimi annesine teslim ettiler.

Amine gül yüzlü yavrusuna kavuşmanın sevinciyle mutluydu. Abdulmuttalib ise çocuklarından ve torunlarından hiç birine duymadığı bir sevi ile Abdullah'ının emanetine bağlanmıştı.

Amine son iki yılını beraber geçirdiği yavrusunu yanına aldı. Yıllardır bu ailenin bir ferdi haline gelen ümmü Eymen ile birlikte Medine ( Yesrib ) yolculuğuna çıktı. Sevgili eşinin mezarını ziyaret edecek ve küçüğüne de babasının dayılarına tanıtacaktı.

Neccar Oğulları üç kişilik misafirlerini izzet ve ikramla karşıladılar. çünkü altı yıl evvel bu topraklara, "Sultan-ül Enbiya" nın babası olduğunu bilmeden gömülen yeğenleri Abdullah'ın emaniti idiler.Altı yaşındaki sevgili, annesiyle birlikte Medine de bir ay kaldı, arkadaşlar edindi.

Bir gün tekrar Mekke'ye dönmek üzere neccar Oğullarına veda ettiler. Yolda hastalanan anne 'Ebva' adı verilen köye geldiği zaman artık hayatının düğümlenmek üzere olduğunu anladı. Arapların misafir perverlikleri ve güçlerinin yettiğince rahat ettirebilme çabaları, tedavi Amine'nin ecel okuna hedef olmasını engelliyemedi. Gönlü gül yüzlü yavrusunun ileride pek büyük bir insan olacağı kanaatıyle doluydu. Vefatında otuz yaşına ulaşmış bulunuyordu.(Ya'kubi 2/1).Bundan böyle ancası Abdulmuttalib'in yanında kalacaktı. Yüce Mevla'nın bir takdiri olarak anadan ve babadan yetim kalan yavru, dedesinin şefkat ve merhametini, samimi ve hudutsuz sevgisini bulmuştu. Sanki odedesine değil dedesi ona muhtaçtı. ' Annemden sonra annemdir. ' diye hayatı boyunca sydığı ümmü Eymen de yine dedesinin yanındaydı. ( İbn Hacer, el-İsabe, 4/432) Abdulmuttalib, sevgili torunu ile sadece iki yıl başbaşa kalabildi, vefat ederken onu, oğlu Ebu Talibe'e emanet etti. Sevgili yetim, amcası Ebu Talib'in ve eşi Fatıma el-Esediyye'nin pek derin ve samimi sevgileriyle, şefkat ve merhamet duygularıyla karşılanmıştır. Bu evde o, gerçek bir baba ve anneden görülecek yakınlığı ve ilgiyi bulmuş, Ebu Talib ve Fatıma onu ' evin bereketi ' olarak değerlendirmişlerdir.

Amcasının gelirinin pek az olması yeğeni çobanlığa yöneltti. Amcasının hayvanları ile birlikte komşuların hayvanlarınıda güttü, aldığı ücretle amcasına yardımcı olmaya çalıştı. çobanlık günlerinde Mekke'de yapılan bir eğlenceye katılmak için sürüyü arkadaşına bıraktı ve şehre indi. Fakat oturur oturmaz gözlerine çöken bir uykuya daldı. İkinci bir defa denediği ve yine uyuyup kaldığı eğlencelere gitmeyi bir daha düşünmedi.

Ebu talib'in yanına gelişi üzerinden on yedi yıl geçmiş ve yirmibeş yaşına ulaşmıştı. Mekke zenginlerinden dul bir hanım olan Hatice'nin, Şam'a göndermek üzere hazırladığı bir kervana yönetici olarak katıldı. Hatice o güne kadar defalarca ticaret kervanı hazırlamış ama dönüşte kendisine rapor veren kölesi meysere'den aldığı aldığı bilgilere dayanarak her defasında yöneticiyi değiştirmiş fakat bir türlü aradığını bulamamıştı. Bu defa Ebu Talib'in yeğenini deneyecekti. öteden berionun hakkında duyduğu bilgilere dayanarak ona iki misli ücret ödemeyi kabul etmişti.

Her seferde ulaşılan karın iki misline ulaşmıştı. Ayrıca köle Meysere'de onun aranılıp bulunamayacak değerde bir insan olduğunu anlatmıştı. Her yönüyle güvenilir bir şahsiyete sahip olan fedvkalade bir insan , diyordu. Meysere'ye göre aranılan bulunmuştu. Bir başkasını aramaya gerek kalmamıştı. Bu rapor Hatice'yi bir başka karara sevk etti. O güne kadar Mekke eşrafı tarafından yapılan evlenme tekliflerini reddetmişken bu defa evliliğe kendisi talip oldu. Arkadaşı Nefise'yi buiş için görevlendirdi. Böylece Hatice, hayatının en verimli ticareti için harekete geçmiş oluyordu.

Nikah töreni Hatice'nin evinde yapıldı. Ebu Talib bir konuşma yaparak dünür olduklarını anlattı. Hatice'nin amcası Amr b. Esed yaptığı konuşmayla evlilik teklifini kabul ettiğini bildrdi. Bundan böyle eşi Hatice hanımın evinde kalmak, ve aile reisi olmak üzere Muhammed b. Abdullah amcasının evinden ayrılmış oluyordu. Değerli eşinin ticaretini artık kendisi yürütecekti.

Hatice hanımın yeğeni Hakim b. Hızam teyzesinin arzusu üzerine evde hizmetçi olarak kullanılmak üzere köle pazarında rastladığı bir çocuğa talip olmuş, satın alıp getirmiştir. çocuğun adı Zeyd'dir.. annesiyle komşu kabileye misafir olarak gitmiş fakat yapılan bir baskın sonucunda esir olarak eli kolu bağlanmıştır. Bundan böyle annesini hiç göremeyecektir. Fakat kader onu, döne dolaşa Büykler Büyüğünün evine getirmiştir. Hatice hanım evlendikten sonra Zeyd'i eşine hediye etmiş ancak Zeyd bu evde, hizmetçi gibi değil bu evin sevilen, merhamet ve şefkatle muamale görenbir evladı durumuna gelmiştir.

Zeyd'in babası Harse oğlunun Mekke'de olduğunu öğrenince gelmiş onu satın almak istemiş. 'Onu serbest bırakırım. Seni isterse alıp gidersin, beni isterse yanımda kalır ' cevabıyla karşılaşmış, Zeyd babasının yanına çağrılmış ve durum anlatılmış oı ise hiç terddüt etmeden sahibinin yanında kalmayı tercih etmiştir. Zeyd'in bu kararı üzerine Muhammed b. Abdullah onu, elinden tututp Mescid-i Haram'a götürmüş ve bir taşın üzerine çıkarıp halka göstermiş ' bundan böyle bu çocuk benim oğlumdur ' diye ilan etmiştir.

çeşitli yönlerden yedi tane vadinin buluştuğu yerde kurulu olan Mekke ve özellikle Ka'be zaman zaman sağanak halinde yağan yağmurların oluşturduğu sel baskınına uğrar. Muhammed b. Abdullah'ın otuzbeş yaşlarına ulaştığı günlerde şiddetli bir sel ile Ka'beönemli ölçüde zarar gördü. Bu arada çıkan bir yangın Ka'be'nin yeniden yapılmasını gündeme getirdi. O gcidde yakında karaya oturan bir geminin enkazı satın alındı. önce Hz. İbrahimin temellerine kadar inildi, sonra yapım işi başlatıldı. Günmeydoğu köşesinde bulunan ' el-Hacerü'l-Esved ' ismindeki taşı yerine kimin koyacağı meselesi ortalığı karıştırdı. Her kabile bu şerefli işn kendine ait olduğu görüşünü savunuyor, bir başka kabileye hak tanımıyordu. Kılıçların çekileceği bir anda Mescid-i harama ilk defa girecek oplanın hakemlik yapması teklif edildi. Kapıdan giren ilk insan, yıllar boyu insanların güvenini kazanmış, sevilip sayılmış olan insandı.

İşte el-Emin geliyor, onun hakemliğine razıyız diye bağıranlar oldu. Hiç itiraz eden olmadı.

Durum anlatıldı. O sırtından örtüsünü çıkarıp yere serdi. El-hacerü'l-Esvedi onun üzerine koydu. Her kabileden bir insanın tutmasını istedi. Beraberce götürdüler. Sonra kendi taşı aldı ve yerine yerleştirdi. Böylece kavgalı mesele sulh yolu ile halleedilmiş oluyordu.

Mekke'de sık sık yaşanan bir kıtlık mevsiminde Muhammed b. Abdullah amcası Abbası buldu.

Kardeşin Ebu Talib zor durumdadır. Gidelim, çocuklardan birer tanesini yanımıza alalım. Böylece onun yüküde hafiflemiş olur, dedi. Abbas bu teklifi kabul etti. Ebu Talib'e maksatlarını anlattılar. İtiraz etmedi. Abbas Cafer'i aldı, Ali ise yarının büyük peyganberinin yanına geldi. Bundan böyle evin bir ferdi olarak onların sofrasına oturacak. Zeyneb, Rukayye, ümmü Gülsüm ve Zeyd ile birlikte yaşayacaktı. Böylece Muhammed el-Emin, yıllar boyunca amcası Ebu Talib'den ve yengesi Fatıma el-Esediyye'den gördüğü iyiliklere karşılık verebilmiş olmanın mutluluğunu duyacaktı.(İbn Esir, el-Kamil, 2/58)

İlk doğan çocuğuna Kasım adını vermiş ve dolayısıyla kendisi insanlar arasında ' Ebu'l-Ksım ' künyesi ile bilinir olmuştu. Kasım çok yaşamamış onu takip eden Abdullah da ölmüş, Zeyneb, Rukayye, ümmü Gülsüm ve Fatıma adını verdiği dört kızları olmuştu. Zeyneb'i Hz. Hatice'nin kız kardeşinin oğlu Ebu'l-As ile evlendirmiş. Rukayye ve ümmü Gülsüm'ü Ebu Leheb'in iki oğluna nişanlamıştı.

Artık kırk yaşlarına ulaşmış olan Muhammed el-Emin kendisinde anlaşılmadık hallerin meydana geldiğini hissetti. Geceleri gördüğü rüyalar, sabah aydınlığı gibi ortaya çıkıyordu(Buhari, 1/3). Artık peygamberliğin ilk belirtileri başlamış, şafak sökmüştü. ' Rüya-yı sadıka ' adı verilen bu rüyalarla ihtimal ki onun kendisine güveni tazeleniyor, yükleneceği ağır görevin ilk temelleri atılıyordu. Rüyalar altı ay kadar devam etti.

Bu arda o, insanlardan uzaklaşıp yalnız kalma duygusuyla doldurulmakta idi. Evine ve işine bağlı olan Muhammed el-Emin, bu duyguya karşı koyamayacağını anlayınca yanına bir miktar azık aldı. Mekke'nin güneydoğu tarafında ve Mekke'ye 5 km mesafede bulunan Hira dağına geldi. Dağın tepesinde bulunan bir mağaraya yerleşti. Buradan Mescid-i Haram görünmekteydi.


Kaynak
( Hz. Süleyman'dan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) PEYGAMBERLER HALKASI : Doç.Dr.Ahmet Lütfi Kazancı

Sonraki
Mekke Dönemi