Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.) 'in Hayatı


Önceki
Doğumu, Gençliği, Peygamber Oluşu
Sonraki
Miraç

Nübüvvet'ten Hicrete

Rasulullah Efendimiz vahiy meleğinin ikinci defa gelmesini günlerce bekledi. Süre uzadıkça Efendimiz'in hissettiği sıkıntıda arttı. Zaman zaman Hira dağına yapılan yolculuk bir netice vermedi ama, pek daraldığı anlarda bir an için görünen vahiy meleği, ' Ey Muhammed, sen Allah'ın (c.c.) Rasulüsün, bende Cibrilim ' dedi ve gözden kayboldu.

İslam tarihinde ' fetret ' adıyla bilinen bu vahiy kesintisinin ne kadar devam ettiğini bilemiyoruz. Yine Resulullah efendimizin Hira dağında geçirdiği ayrılığı sonunda azığını almak üzere Mekke'ye dönüşü esnasında Cebrail (a.s.) görülmüştür. Bu defa bütün ufukları kaplayan pek heybetli bir görünümü vardır. Büyük bir korkuyla evine gelen efendimiz yine kendilerini örtmelerini istemiş ve yatmış ama vahiy meleği gelmiş ' Ey örtüsüne bürünen, kalk insanları uyar. Sadece Rabbini büyük bil ve büyük olarak tanıt. Elbiseni temiz tut. Pislikten ibaret olan putları terketmekte daim ol ' (Müddesir suresi, 1-5) anlamına gelen ikinci beş ayeti getirmiştir.

Bu ayetler ilk defa Hz. Hatice'ye okundu. Cevap olarak şehadet kelimeleri söylendi. Böylece İslam ve iman tarihinin ilk sahifesine ve ilk numaraya Hz. Hatice'nin ismi kaydedilmiş oluyordu. Onu takip eden ilk üç isim Hz. Ebu Bekir, Hz. Zeyd, ve Hz. Ali'dir. Hz. Peygamberin kızları Zeyneb, Rukayye, ümmü Gülsüm ve Fatıma iman yolunun ilk yolcuları arasında yerlerini aldılar. Daha sonra Hz. Ebu Bekir'in üstün gayretleri ilke bir kısım insanlar İslam dinini kabul etmişlerdir. Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebi Vakkas, Halid b. Said, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Said b. Zeyd ... gibileri gizlice yapılan davetle İslam'ı kabul ettiler.

üç yıla yakın bir zaman boyunca yürütülen gizli daveti yakın akrabadan başlemek üzere açık davet takip etti. Rasulullah efendimizin davet edip yemek ziyafeti verdiği bir toplantıda akrabasından İslamı kabul eden bulunmadı. Amcası Ebu Leheb karşı çıkıp, bizim başımıza bela getireceksin derken, Ebu Talib yeğenini sonuna kadar destekleyeceğini bildirdi.

Safa tepesi Ka'be'nin güneydoğu tarafında ikiyüz metre ilerdedir. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bu tepeye geldi. O zamanın adeti üzere yüksek sesle ' Ya Sabahah ' diye bağırdı. Bu sesi duyanlar, önemli bir durumun meydana geldiği düşüncesi ile toplandılar. Peygamber efendimiz :

- Şu tepenin ardında size hücum etmek üzere hazır bekleyen bir süvari birliğinin bulunduğunu haber versem inanırmısınız, dedi.

- Elbet inanırız. çünkü senin yalan söylediğini duymadık, dediler.

- O halde bilin ki ben size Allah (c.c.) tarafından gönderilen bir peygamberim. Sizi Allah'tan (c.c.) başka hiç bir ma'budun bulunmadığına ve benimde onun elçisi olduğumu kabule davet ediyorum. Eğer kabul ederseniz Cennet'e girersiniz, kabul etmezseniz ben size Dünya' da ve Ahiret'te hiç bir fayda veremem, dedi.

Efendimiz sözlerine devam edemdi. Kızıl sakallı bir adam yerden aldığı bir kaç taşı ona fırlatmış, 'Kahrolası, elleri kuruyası!.. Bizi buraya bunun için mi topladın ? Diye bağırmıştı. Bu adam, amcası Ebu Leheb di.( İbn Esir, 2/60 )

Ebu Leheb'in bu davranışı üzerine toplananlar dağıldılar. Ebu Leheb işi burada bırakmadı, oğulları utbe ve Uteybe'yi çağırdı, şayet Rukayye ve ümmü Gülsüm le ilgilerini kesmezlerse kendileryle ilgisini keseceğini bildirdi. Eşi ümmü Cemil bu konuda Ebu Leheb'e bütün varlığı ile destek oluyordu. Sonuç baba ve annenin arzu ettikleri gibi oldu. Bir başka deyişle Yüce Allah (c.c.) sevgili peygamberinin gözlerinin nuru iki kızını onlardan, kurtarmış oluyordu.(M.Asım Köksal Mekke, 188 ) Hz. Peygamber Rukayye'yi Osman B. Affan ile evlendirdi.

Bundan böyle Ebu Leheb ve eşi boş durmayacak, evlerinde biriktirdikleri, pislikleri Hz. Peygamberin Kapısınını önüne yığacaklar, hatta ümmü Cemil -Bu kadın Ebu Süfyan'ın kız kardeşidir.- özel olarak topladığı dikenleri Efendimizin geçeceği yollara serecektir. Bazen Hz. Peygamber karşısına çıkıp ' Ne haber var senin şeytandan ? ' gibi sözlerle efendimizi rahatsız edecek, bazen ' Bugün Kureyş'i ne gibi haberlerle aldatacaksın? ' diye alay edecektir.( İbn Hişam, 1/130)

Ebu leheb Hz. Peygamberin kapı komşusudur. Diğer komşusu ise Ukbe b. Ebi Muayt'tır. Ukbe de Ebu leheb den geri kalmayan çirkin davranışları ile Hz. Peygamberi üzecek, pek fena hatırlar bırakacaktır.

Bir gün Cibril-i Emin kısa bir sure ile getirdi ' Ebu Leb'in elleri kurusun. Gerçekten de onun elleri kurumaya mahkum edilmiştir. Onun malı da, kazanıp biriktirdiği de ona fayda vermemiştir. O kıyamet günü alevli bir ateşe girecektir. '(Tebbet suresi ) Bu sure Ebu Leheb'in hoşuna gitmeyecek düşmanlığı daha da artacaktır.

İlk zamnlar da Hz. Peygamber, Cibril-i Emin'in getirdiği vahyi ezbere alabilmek için onunla birlikte okumaktaydı. Yüce Allah (c.c.) indirdiği ayetlerde vahyin geldiği sırada sadece dinlemesini, o ayetleri kalbinde ve zihninde tesbit etmenin kendisine ait olduğunu bildirdi. ( Kıyame Suresi, 16/19) Bundan böyle Hz.Peygamber sadece dinledi. Vahiy olduğu gibi kalbine nakşedildi. Hayatının sonuna kadar hiç bir ayette yanılmadı, kekelemedi, bir ayetten başka bir ayete geçme durumu olmadığı gibi unuttuğu bir ayette olmadı.

İslam'ın açıkca insanlara duyurulması, ötedenberi putperest bir hayata alışmış ve özellikle güçsüzlerin omuzlarına basıp yükselmiş olanların hoşuna gitmedi. Bu davayı durdurabilmek için güçlerinin yettiği her çareye başvurarak, İslam'ı kabul ettiğini öğrendikleri insanları eski dinlerine çevirmeye çalıştılar.

Sa'd b. Ebi Vakkas'ın annesi, oğluna ,tekrar eski dinine dönmesini teklif etmiş, kabul etmeyince ölüm orucuna başlamıştı. Defalarca ayılıp bayılan kadın oğlunun yalvarmalarına cevap vermemiş, tek yolun İslam'ı terketmek olduğunu bildirmişti. Annesini pek seven Sa'd iyice bunalmış ve durumu Hz. Peygambere arzetmek üzere gelmişti. Fakat o daha derdini anlatmadan Hz. Peygamber'i vahiy hali bürümüş, daha sonra Hz. Peygamber Sa'd b. Ebi Vakkas'a dönerek şu ayeti okumuştur. ' Biz insana ana ve babasını tavsiye ettik. Anası onu meşakkat üzerine meşakkat çekerek taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki senededir. Biz insana şu emri verdik. Hem bana, hem ana ve babana şükret. Dönüş sadece banadır. Eğer onlar bilmediğin bir varlığı bana eş koşman için baskı yaparlarsa onlara itaat etme, yine de dünya hayatında onlara iyilikle sahip ol, fakat bana yönelen Peygamberin yolunu tut. Sonra dönüp bana geleceksiniz. O zaman ben size neler yaptığınızı haber verir, hesabını sorarım. ' (Lokman Suresi, 14-15 ). Sa'd, Hz. Peygambere bir şey sormadı eve döndü ' Anneciğim yüz tane canın olsa da birer birer çıksa ben bu dini terk edemem. Bundan böyle arzu edersen yeme ve içme, arzu edersen beni kendi halime bırak ' dedi. Kadın oğlunu kararından vaz geçiremeyeciğini anlayınca ölüm orucuna son verdi.( İbn Kesir, Tefsir, 3/445 )

Zübeyr b. Avvam amcası tarfından işkence gördü. Halid b. Said'i babası feci şekilde dövdü ve akıl almaz işkenceler yaptı. Her ikiside bağlı bulundukları odada yakılan ateşin dumanı ile boğulacak hale geldiler. Zübeyr, amcası tarafından serbest bırakıldı. Halid baba evine bir daha gelmemek üzere kaçtı. Hz. Osman aynı şekilde işkenceli bir hayata sonuna kadar dayandı.

özellikle köleler korkunç işkenceler gördüler. Habeş asıllı bir köle olan Bilal, sahibi ümeyye b. Halef'ten pek çok dayak yedi. ümeyye onu dininden döndürebilmek için akla gelen her çareye başvurmuş, sokaklarda çocuklara sürükletmiş, kızgın kumların üzerine yatırarak, göğsünün üzerine tahammül edemeyeciği ağırlıkta taş koymuş, ilahlara dönmediği takdirde ölünceye kadar böyle kalacağını bildirmişti.(İbni Kesir, Siyer, 1/492)

Bilal, Hz. Ebu bekir tarafından satın alınarak kurtarılmış daha sonra kölelik hayatına son verilerek hürriyet hakkı tanınmıştır. Küfrün elebaşları iman edenlere karşı zulüm ve işkence yarışına girerken, Hz. Ebu bekir de işkence altında inleyenleri buluyor, sahiplerinden satın alarak Allah (c.c.) rızası için serbest bırakıyor, azad ediyordu.

ömer b. Hattab, Nehdiyye hanımı ve onun Lübeyne ismindeki kızını zaman zaman kırbaçlıyor, daha sonra onlara, ' Acıdığım için değil yorulduğum için sizi serbest bırakıyorum ' diyor, aradan bir kaç gün geçince geliyor, öldüresiye işkenceleri tekrar başlatıyordu. Bu iki hanım onun cariyeleri değillerdi. Dul bir kadına aittiler. Ancak ömer bu işi komşuluk hakkına riayet için yapıyor, erkeği olmayan bu kadına bu yolda bir hizmet vermiş oluyordu. Bu iki hanım da Hz. Ebu Bekir tarafından satın alındı ve azad edildi.( İbnı Hacer, ellsabe, 4/475 )

Yasir ailesi, Muğire Oğullarının işkencesi altında idiler. Hz. Peygamberin onları işkence edilirken gördüğü ve ' Sabredin ey Yasir ailesi size vaad edilen yer Cennet'tir ' dediği nakledilir ( İbn Kesir, Siyer 1/494; İbn Hacer, İsabe, 2/512 ). daha sonra Rasulullah (s.a.v.) efendimiz ' Allahım Yasir ailesine rahmetinle muamele buyur ' diye dua etmiştir.

Muğire Oğullarından Amr b. Hişam, işkencede en ileri gidenlerdendi. Ancak yapılanların hiçbirisi onları küfür hayatına döndürememişti. En son Amr b. Hişam ( Ebu Cehil ) emretti, iki deve getirdiler ve Yasir'in hanımı Sümeyye'nin bir eli ve bir bacağı devenin birine, diğer eli ve bacağı diğer deveye bağlandı. Develer aksi istikamete çekilmeğe başlandı. Sümeyye'nin feryadı göklere çıkarken Amr b. Hişam bir mızrakla onu şehit etti. Biraz sonra eşi Yasir aynı şekilde şehit edildi. Böylece İslam şehitlerinin ilk ikisi Yüce divanda tespit etmiş oluyordu.

Bu defa sıra anne ve babası gözlerinin önünde şehid edilen Ammar'a gelmişti, onu da suda boğmak istiyorlardı. Başını suya soktular, ölmek üzere iken çıkarıp ' Ne diyorsun ? ' dediler. Sonunda Ammar, onların istedikleri sözü söyledi. Onu serbest bıraktılar. Ağlayarak Rasulullah (s.a.v.) Efendimize geldi, olanları anlattı. Efendimiz :

- Kendini nasıl buluyorsun ? Dediğinde

- İmanım asla sarsılmamıştır, cevabını verdi.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz yanında bulunanlara,

- Ammar tepeden tırnağa kadar iman ile doludur. İman onun iliklerine kadar işlemiştir, dedi.( İbn Mace, Mukaddime, 1/52 )

Bu mübarek sözler Ammar'ı teselli etmiş, yanık yüreğine su serpmişti. Daha sonra Yüce Mevla'nın fermanı geldi, baskı altında, küfür sözünü söyleyenin imanına zarar gelmeyeceğini bildiriyordu.( Nahl Suresi, 106) Ammar Nebiler sultanı Efendimizin huzurundan ayrılırken, şayet tekrar baskı yaparlarsa onların istedikleri sözü söylemesi izni ile ayrıldı.

Müşriklerin zulme doymaması ve Müslümanların dayanma güçlerinin gitgide azalması sonucu olarak Hz. Peygamber, arzu edenlerin habeş diyarına göç edebileceklerini bildirdi. ' Orada, kimsenin zulüm görmediği adalet sahibi bir Hükümdar vardır ' diyordu. ( İbn Kesir, Siyer, 2/17 )

öz vatanlarında garip hale gelen insanlar derhal hazırlık yaptılar. Onbir erkek ve beş kadından meydana gelen bir kafile sessizce yola çıktı. Evvela Cidde sahillerine ulaşacaklar, oradan gemi ile Habeşistan'a geçeceklerdi. İlk yolcular arasında Hz. Peygamber'in (s.a.v.) gözlerinin nuru Rukayye ve eşi Hz. Osman da bulunuyordu. Aradan fazla zaman geçmedi, seksen iki erkek ve on hanımdan oluşan ikinci bir muhacir kafilesi Habeş diyarının yolcusu oldu.

Kureyş'in ileri gelenleri bu hicreti hoş karşılamadılar. Amr b. As ve Abdullah b. Rebia'yı göndererek gidenleri istediler. Habeş hükümdarı Müslümanları davet etti. Cafer b. Ebi Talib İslamdan önceki hayatlarını ve İslam'ın getirdiklerini anlattı. Daha sonra:

- Bu adamlara sor, biz kaçak köleler miyiz ? Cinayet mi işledik ? üzerimizde ödememiz gereken alıp da vermediğimiz borç mu var ? Dedi

Bu soruları soran ve her birine hayır cevabı alan Necaşi (hüklümdar) sinirlendi.

- Benim adaletime güvenip yurduma gelen insanları size teslime edemem gidebilirsiniz, dedi.

Bir gün sonra Amr, Müslümanların Hz. İsa hakkında hoşa gitmeyen sözler söylediklerini anlattı. Cafer, Meryem Suresin'den Hz. Meryem ve Hz. İsa ile ilgili ayetleri okurken Necaşi ağlıyordu. Yerden aldığı bir çöpü gösterdi, ' Vallahi gerçek olan Hz. İsa ile bu okunanlar arasında bu çöp kadar bile fark yoktur ' dedi.

Artık Müslümanlar Habeş diyarında canlarının istedikleri kadar kalma hakkını elde etmişlerdi. ( İbni Sa'd, 1/204 )

Zamanla gurbetin acısına trahammül edemyen bir grub muhacir, Mekkelilerin İslamı kabul ettiklerine dair bir haber alır. Bunu geri dönmek için bir bahane sayarlar ve Mekkeye ulaştılar. Ama her şeyin ayrıldıkları gündeki gibi olduğunu anladılar. Tekrar eski zulüm hayatını yaşayacaklardı.

Bir gün Ebu Cehil yanında arkadaşları ile Safa tepesinde oturmakta olan Hz. Peygambere (s.a.v.) rastladı. Rahatsız edici sözler söyledi. Arsızlığını o derece arttırdı ki, evinin pencersinden konuşulanları dinleyen bir cariyenin bile vicdanı sızlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Cehili sadece dinlemiş, hakaretlerine cevap vermemişti.

Akşama doğru avdan dönen Hamza, cariye tarafından durduruldu. Kendisine olanlar anlatıldı. Cariye bunları anlatırken Hamza'yı utandıracak ifadeler kullanmış, ' Yeğenin böyle hakaretlere maruz kalsın, sen de av peşinde gönlünü eğlendir' demişti.

Hamza sinirli adımlarla yürümüş, Ebu Cehl' in başını yarmış ve

- Bende onun dinindeyim, yiğitsen o sözleri bana da söyle, demişti.

Bundan sonra Hamza, Hz. Peygamberi (s.a.v.) bulmuş, intikamını aldım demiş ama Hz.Peygamber'in (s.a.v.)

- Amcacığım, ben ancak senin islamı kabul etmenle mutlu olurum, demesi üzerine Müslüman olmuştur (İbn Hişam, 2/3 İbn Kesir, Siyer,2/56)

İslamın günden güne yayıldığını gören Kureyş'liler,Ebu Talib'i ziyaret ettiler, yeğenine sahip olmasını, putlara dil uzatmasının önüne geçmesini istediler. Bu ziyaretler bir kaç defa yapıldı. Ebu Talib her seferinde onlara yumuşak ifadelerle, tatlı sözlerle geri çevirdi. Fakat adamlar her defasında sert tavırlar alıyorlar, gittikçe sert ve ağır bir dil kullanıyorlardı. Sonunda Ebu Talib Hz. Peygamberi (s.a.v.) çağırdı, durumu anlattı, bundan böyle tahmmül edemeyeceğini bildirdi. hz. Peygamber (s.a.v.)

- Amcacığım ben bu görevi Allah'ın (c.c.) bir emri olarak yapıyorum. Bırakmam mümkün değildir. Yemin ederim ki Güneşi sağıma, Ay'ı soluma koysalar da beni cihan padişahı yapsalar, bu işi bırakmam, dedi.

Bunları söylerken gözlerinden yaş dökülmekte idi. Ebu Talib, bundan böyle eskisi gibi himaye edeceğini, ölünceye kadar kimsenin dokunmayacağını ifade etti. (İbn Hişam,1/283)

bir gün Kureyş ileri gelenlerinden Utbe b. Rebia Hz. Peygamber'i (s.a.v.) buldu. Getirdiği din ile Kureyş'in arasına ikilik soktuğunu anlattı.

- Şayet bu dini getirmekle asıl maksadın servet kazanmaksa seni en zenginimiz yapalım. Evlenmek istediğin bir kadın varsa hemen nikah edelim. Reis olmak istiyorsan tac giydirelim ve sana danışmadan iş yapmıyalım. Gözüne görünen ve kurtulamadığın bir görüntü varsa tedavi ettirelim diyordu.

Hz.Peygamber onu sonuna kadar dinledi, şimdi sen beni dinle dedi ve Fussilet Suresini okumaya başladı. Secde ayetine gelince kalktı secde etti. Tekrar okumak istediğinde Utbe ' Aramızdaki akrablık aşkına yeter ' dedi ve ayrıldı. Biraz sonra arkadaşlarına :

- ömrümde dinlemediğim bir söz dinledim. Vallahi bu söz sihir değil, şiir ve ke3hanet değil. Beni dinlerseniz bu adamı kendi davasıyla baş başa bırakın. Şayet Araplar ona galip gelirlerse sizin maksadınız yerine gelmiş olur. Eğer o Araplar galip gelirse onon şerefi sizin şerefinizd.r, dedi ve ayrıldı (İbn Hişam, 1/313)

bu işin sonu Hz. Peygamberi öldürmekle alınabilirdi. Ebu Cehil onu öldürene yüz deve vereceğini va'detti. Ama kimse buna cesaret edemiyordu. Sonunda yirmi yedi yaşalrında bir adam ' Bunu ancak Hattab'ın oğlu yapar ' dedi.

Kalktı, kılıcını kuşandı. Sert adımlarla giderken onu durdurup maksadını anlayan Nuaym b. Mes'ud, Hz. Peygamberi (s.a.v.) kuratarabilme maksadı ile ' Sen önce kız kardeşine ve eniştene bak ' dedi. ömer bu defa eniştesinin evine yöneldi. Fakat orada eline geçirdiği Taha suresini okuduğu zaman gönlü yumuşadı. O günlerde Safa Tepesi civarındaki Erkam b. Ebi'l-Erkam'ın evine yerleşen Hz. Peygambere (s.a.v.) ulaştı ve onun önünde şahadet kelimelerini söyledi.

ömer b. Hattab gibi bir insanın İslamı kabul etmesi büyük bir olaydı. özel olarak Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ' Allah'ım (c.c.) bu dini Amr yada ömer ile destekle ' diye dua ettiği biliniyordu. (İbn Hişam, 1/366-370) Amr bilindiği gibi Ebu Cehil idi. Yüce Mevla'nın inayet ve hidayeti ömer b. Hattaba ulaşmış, onun taş gibi kalbini yumuşatmış, eritmişti. Halbuki onun için ' Hattab'ın eşeği bile müslüman olabilir, ama Hattab'ın oğlu Müslüman olamaz.'(İbn Hişam, 1/367) denildiği hatırlardaydı. Şu da bir gerçek ki, Hz. ömer'in İslam'ı kabulünden sonra Müslümanlar kendileri için gerçek bir destek bulmuş, kendilerini daha güçlü hisseder olmuşlardı. Hz. ömer'in İslamı kabul ettiği günde mü'minler Mescid-i Harama gelmiş ve Resulullah (s.a.v.) Efendimizin arkasında ilk defa cemaatle namaz kılmışlardı.

Müslümanlar kuvvet buldukça müşrikler baskılarını arttırmaktaydılar. Bir defasında Hz. Peygamberi (s.a.v.) Mescid-i Haram'da namaz kılarken görmüşler, secdeye vardığı zaman üzerine deve işkembesi koymuşlardı. Hz. Fatıma'nın gelip o pisliği üzerinden atmasına kadar Nebiler sultanı Efendimiz öylece kalmıştı. Bir başka namaz kılışı anında onu boğmaya çıkmışlar, bu sırada yetişen Hz. Ebu Bekir, ' Siz bir insanı rabbim Allahdır (c.c.) dediği içinmi öldürüyorsunuz ?'diye çıkışmış, bu defa onu, bayıltıncaya kadar dövmüşlerdi.(İbn Kesir, 2/79)

Hz. Peygambere (s.a.v.) yanındaki fakirleri kov, gelip seninle görüşelim, dediler. Bunda asıl maksatları iman etmekten çok Hz. Peygamberi (s.a.v.) yalnız bırakmaktı, '' sabah akşam Mevla rızasını dileyerek ona dua eden insanlkarı yanından kovma. Onların hesabından hiç bir şey sana, senin hesabından hiç bir şey onlara ait değil ki onları kovupta zalimlarden olasın '' ayeti bu teklif üzerine inmişti. (En'am Suresi, 52 )

Bu defa Hz Peygambere (s.a.v.) ve mü'minlere karşı bir boykot uygulaması başlatıldı. Mü'minlerle ticaret yapılmayacak kız alıp verilmeyecek, hatta görüşülüp konuşulmayacaktı. Bu yol ile mü'minlerin dağılıp gideceklerini umuyorlardı. Boykotla ilgili olarak bir yazı yazılmış ve Kabe'nin içine asılmıştı.

Mü'minler '' Şı'b-I Ebi Talib '' denilen bölgeye toplandılar. Haşim ve Muttalib oğullarından iman etmeyenler bile akrabalık gayretiyle oraya geldiler. üç yıl süren boykot boyunca açlık tahammül edilmez hale ulaştı. Ağaç kabuklarını kemirdikleri oldu.çocukların feryatları diğer mahallelere ulaşıyordu. Fakat bu uygulama hiç bir mü'mini imanından ayıramadı, Müslüman olmayan akraba içinden bir erkek veya kadın, '' bunları senin yüzünden çekiyoruz '' demedi.

Cibril'i Emin geldi, Ka'bedeki asılı kağıdın yazılı kısımlarını güvelerin yediğini bir tek '' Allah '' kelimesi kaldığını bildirdi. Ebu Talib gitti, adamlarla görüştü, durum yeğenimin dediği gibi değilse onu himayeden vaz geçeceğim dedi. Ka'be açıldı, aynen haber verildiği gibi idi. Bu sırada araya giren ve biz bu işe razı değildik diyen müşriklerin de ısrarı üzerine boykot sona erdirildi.

Peygamberliğin gelişi üzerinden onbir yıl geçmişti ki Ebu Talib ve ardından da Hz. Hatice vefat etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) kaybettiği bu iki sevgiliden dolayı pek üzülmüştü. Mü'minler bu yıla '' Hüzün yılı '' adını verdiler.

Bu arada evlat edindiği Zeyd ile taife gitti. Onlara İslamı anlatacak, yardımlarını isteyecekti. Fena şekilde karşıladılar. Taşlayarak şehirden uzaklaştırdılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) Taiften dönüş gününü anlatırken, hayatında gördüğü en sıkıntılı gün diye belirtmişti.

Bu arada Hz. Peygamber (s.a.v.) hac maksadıyla Mekke'ye gelenlerle görüşüyor, İslamı anlatıyordu. özellikle Ebu Leheb onun ardında dolaşıyor, inanmamalarını, yalan söylediğini anlatıyordu. Nihayet yesrib (Medine) den gelen altı kişilik bir grubla karşılaştı. Onlarla konuştu. Adamlar, '' Yahudilerin, geleceğini söyledikleri peygamber bu olmalı '' dediler ve şehadet kelimelerini söyleyerek Müslüman oldular. Bir yıl sonra Akabe adı verilen bu yerde tekrar buluşmak üzere ayrıldılar.

Kaynak
( Hz. Süleyman'dan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) PEYGAMBERLER HALKASI : Doç.Dr.Ahmet Lütfi Kazancı )




Önceki
Mekke Dönemi
Sonraki
Hicret