Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'in Hayatı


Önceki
Medine Dönemi
Sonraki
Uhud Harbi

Bedir Harbi

Mekkeliler, Şam ticaret yolunun kapanacağı korkusu içindeydiler. çünkü bu yol Medine tarafından geçiyordu. Mes'eleyi kökünden halletmek üzere bin deveden oluşan büyük bir kervan hazırladılar. Bütün gelirini İslam dinini ve özellikle Hz. Peygamber'i (s.a.v.) ortadan kaldırma uğrunda harcayacaklardı. Kervan Ebu Sufyan'ın emrinde hareket etti.

Onların bu niyyetini haber alan Hz. Peygamber (s.a.v.), kervanı dönerken yakalamak üzere harekete geçti. Etrafa saldığı gözcülerden aldığı bilgilere dayanarak aceleyle yola çıktı. üç yüz on üç kişilik bir ordu ile ilerledi. Yüce Mevla tarafından gelen vahiy ile bu kervan ele geçecek, ya da kervanı kurtarmak üzere gelen orduya karşı bir zafer kazanılacaktı. Tercih mü'minlere bırakılmıştı.

Ebu Süfyan Bedir sahrasına geldiği zaman kervana yük indirme emri vermiş ve orada bulunan Mecdi b. Amr'a, etrafta yabancı insanlar görüp görmediğini sormuş, Mecdi, ilerideki su başında iki kişinin oturup yemek yediklerini ve binip gittiklerini gördüm demişti. Ebu Süfyan gösterilen yere geldi, elindeki çubukla develerin pisliğini karıştırdı. Birden rengi sarardı.

- Vallahi bu develer, Yesrib (Medine) beslenmiştir, dedi.

Döndü, koşa koşa geldi, indirilmek üzere bulunan yüklerin tekrar bağlanmasını emretti, hemen yola çıkıyoruz diyordu.

Ayrıca Ebu Süfyan, Damdam ismindeki bir adama yir mi altın vermiş, son süratle Mekkeye varmasını '' Muhammed kervanı ele geçirdi, Bedir sahrasına yetişin diye '' haber vermesini emretti Buradan itibaren Mekkeye üçyüz km.lik bir mesafe vardı.

Bir gün sonra Damdam Mekke'ye ulaşmıştı. Safa tepesinden yar gücüyle ''Ya sabahah!...'' diye haykıran adam koşanlar feci bir manzara gördüler. Bindiği devenin burnu ve dudakları kesilmişti, kan fışkıriyordu. üstü başı yırtılmış kana bulanmıştı Muhammed (s.a.v.) kervanınızı ele geçirdi. Bedir'e yetişin diyordu.

Kısa zamanda dokuzyüz elli kişi hazırlandı. Ve süratle yola çıktı.Yolda kervanın selametle Mekke'ye ulaştığı haberi alındı. Fakat Ebu Cehil Muhammed'e (s.a.v.) iyi bir ders vermeden dönemeyiz diyordu.

Bedir'de karşı karşıya gelen iki ordu birbirine yakın akraba olan insanları karşı karşıya getirmişti. Bir tarafta Hz. Ebu Bekir vardı, karşı tarafta Oğlu Abdurrahman bulunuyordu. Hz. Hamza bu tarafta, kardeşi Abbas karşıdaydı. Ali b. Ebi Talib'in kardeşi Akil müşrik saflarında yer almıştı. Ebu Huzeyfe'nın babası Utbe, kardeşi Velid, amcası Şeybe müşrik saflarında bulunuyordu Hz Peygamber'in (s.a.v.) damadı Ebu'l-As Mekkelilerin arasındaydı.

Daha birbirine pek yakın akraba olan insanların yapacağı bir savaşı önlemek amacıyla ve öteden beri sulh sever bir insan olarak bilinen Utbe b. Rebia'nın bütün çabaları boşa gitmiş, üstelik korkaklıkla suçlanmıştı. Sabah olunca ilk meydana çıkan o olmuştu.Yanında oğlu Velid ve kardeşi Şeybe'de vardı.

- çarpışmak üzere bize adam gönderin diye bağırdı.

Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara karşı amcası Hamza'yı, Ebu Talib'in oğlu Ali'yi ve diğer amcası olan Haris'in oğlu Ubeyde'yi gönderdi. Orduda kendisine bu üç insandan daha yakın kimse yoktu. Savaş başladı. Hz. Hamza Şeybe'yi, Hz. Ali Velidi ilk saldırıda öldürdüler. Ubeyde ve Utbe birbirlerini ağır şekilde yaralamışlardı. İleri atılan Hamza ve Ali, Utbe'yi yere serdiler. Ubeyde geri getirildi.

- Ya Rasulallah (s.a.v.) ben şehid sayılırmıyım, diyordu, evet cevabını aldı.

Bundan sonra iki ordu birbirine saldırdı. Abdurrahman b. Avf in yanına sokulan iki kardeş, Ebu Cehili kendilerine göstermesini rica ettiler, özellikle onun, Hz. Peygamber'i (s.a.v.) pek rahatsız ettiğini öğrenmişler, beraberce onu öldürmek ya da bu yolda ölmek üzere anlaşmışlardı. Bir müddet sonra Abdurrahman onlara:

- İşte aradığınız budur dedi.

Her ikisi birden saldırdılar. Fakat takdir kaleminin çizdiği hududu öteye geçemediler. Yarın Yüce Mevla'nın hu zuruna vardıklarında ''İkimiz de Ebu Cehil tarafından şehid edildik'' diyeceklerdi.

Bununla beraber Medineli müslümanlardan Amr b. Cemuh'un oğlu olan Muaz, savaş alanında güçlü kuvvetli, savaştan anlayan bir müşrikle karşılaştı. Karşılıklı saldırılar oldu. Sonunda Muaz'ın şiddetle çaldığı kılıç, hasmını yere yapıştırdı. Muaz bir daha, bir daha çaldı. Her çalışta adam kıvranıyor, ama elinden sadece kıvranmak geliyor, kendin mudafaa edemıyordu Muaz, hasmının oldüğüne kanaat getirerek tekrar bir başka müşrikle savaşmak üzere ayrılırken yerde yatan hasmınin Ebu Cehil olduğunu bilmiyordu. Bilse mutlaka başını keser öyle giderdi.

Fakat biraz sonra incecik bacaklı tüy kadar hafif bir adam geldi Onun can çekişmekte olduğunu gördü.Bu adam Abdullah b. Mes'ud'du. Fırsat bu fırsattır, dedi. Onun başını kesti, Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'in huzuruna götürüp önüne koydu:

- Ey Allah'ın Rasulü, Ebu Cehili öldürdüm, dedi.

-Gerçekten onu sen öldürdüğüne yemin eder misin?

Hz.Peygamber (s.a.v.) bu soruyu sormakta haklıydı. çünkü Ebu Cehil, normal ölçüler içinde, on tane İbn Mes'ud'u rahatlıkla meydandan çıkarabilecek bir kişiydi.

Beri tarafta Ebu Cehil'i yere seren Muaz, tekrar savaş alanına atılmak üzereydi ki, koluna indirilen bir kılıç darbesiyle durdu. Vuran Ebu Cehl'in oğlu İkrime idi, o da babasını yere serenin Muaz olduğundan habersizdi. Bu sebeple vurup geçmişti. Muaz o kolla savaşamazdı. Eğildi, tek ayağıyla sallanan ele bastı, omuzunu şiddetle savurdu, kol bedenden ayrılmıştı Boylece savaşabilirim diyordu. (İbn Hişam 2 6/287 ) Fakat akan kan dermanını kesti ve biraz sonra yere yıkıldı. Artık Medine'ye dönme hakkı kalmamıştı.

Savaş hızını gittikçe arttırmaktaydı özellikle Hz. Peygamberin (s.a.v.) uzun uzadıya dua etrmesi Yüce Mevla (c.c.) tarafından sırf bu muharebe için melekleri indirmesi muharebenin seyrini değiştirdi Hz Peygamberin (s.a.v.) yerden alıp savurduğu bir avuç toprak müşriklerin gözlerini perişan etmişti. Kur'anda bu olay anlatılırken ''Attığın zaman o kum tanelerini sen atmış olmadın, fakat yüce Allah attı'' deniliyor, meleklere de müşriklerin ense köklerine parmaklarının uçlarına darbeler indirmeleri emredilmişti ( Enfal Suresi ) Böylece onlar başlarını kaldıramaz, elleri kılıç tutamaz hale gelecekti.

Savaş sona ermiş kaçanların bıraktıkları eşya ganimet olarak alınmıştı. Müşrikler yetmiş ölü vermişler, ayrıca yetmiş kişi esir alınmıştı. Bu önemli muharebe hicretten bir buçuk yıl sonra, Ramazan ayınına onyedisine rastlayan günde yapılmıştı.

Bedir'de canlarını kurtaranlar soluğu Mekke'de aldılar. 313 kişilik küçük bir ordunun 950 kişilik bir orduyu bu derece perişan ettiğine kimse inanmak istemiyordu Canını zor kurtaranlardan Ebu Süfyan b. Haris (bu adam Hz. Pey gamberin amcasının oğluydu. Kervanın başında bulunan Ebu Süfyan değildi) amcası Ebu Leheb'e olanları anlatırken.

- Vallahi biz onlarla savaşmış olmadik. Sadece arkamızı dönüpkaçtık. Onlarda canlarının istediğini öldürdüler, canlarının istediğini esir ettiler. Ama onlar, aslında havada uçuşan atlara binmiş varlıklara şükretsinler. çünkü o uçuşan süvarilere ne karşı koyma imkanı vardır ne de kaçmak mümkündü, demişti.

Ebu Süfyan doğruyu söylüyordu. çünkü Yüce Mevla özel olarak bu muharebe için önce üç bin melek indirmiş sonra bu sayıyı beş bine tamamlamıştı. Nitekim Enfal Sure si'nin 5-11. ayetlerinde bu durum açıkça anlatılmıştı.

Medine'de esirlerden fidye (kurtuluş akçesi) alıp salıverme fikri. kabul edildi Adam başına dörder bin dirhem (gümüş para) alınacaktı. Gücü yetmeyenlere ikram ve tenzilat yapıldı, pek fakir olup okuma ve yazma bilenler, onar çocuğa okuma yazma öğreterek hürriyetlerine kavuşacaklardı. Pek fakir bır şair olan Ebu Azze, İslama ve Hz Peygamber'e (s.a.v.) dil uzatmamak şartıyla serbest bırakıldı.

Ebu Süfyan Bedir'de Hanzaka ismindeki oğlunu kaybetmişti Diğer oğlu Amr esir düşmüştü Ama bu savaş, bır bakıma onun işine yaramıştı. çünkü Ebu Cehil ve ondan sonra Mekke'de hakimiyyeti ele alabilecek olanların hepsi öldürülmüş ve Mekke hakimliğinin tartışmasız tek adayı haline gelmişti. Bundan böyle Mekke'de onun sözü geçecekti.

Ebu Süfyan Mekkelilere, ''ölülerinize ağlamayın yoksa müslümanlara karşı kinşniz azalır'' diyordu oğlu Amr'ı kurtarmak için fıdye vermedi. Bır gun bir Müslüman'la karşılaştı, onu yakaladı, oğlunun serbest bırakılması karşılığında onu gönderdi.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Ramazan bayramına iki gün kala ''Fıtr sadakası'' verilmesini emretti. Bayram namazına, üzerine namaz farz olan erkek kadın herkesin çıkmasını emretti. Bir kadın giyecek elbisesi olmayanları sordu, komşudan ödünç almaları tavsiye edildi, namaz kılamayacak durumda olan hanımların bile mutlaka gelmeleri, kenarda beklemeleri ve bayramın bereketinden mahrum kalmamaları emredildi.

Efendimiz (s.a.v.) bayram namazına bir yoldan gitti, ayrı bir yoldan döndü. Arkada bulunan hanımlara sesinin ulaşma ması sebebiyle gitti, onlara da özel bir konuşma yaptı.

Bu arada Mekeli, gözü pek bir şahıs olan Umeyr b. Vehb, Safvan b. ümeyye ile anlaştı. Hz. Peygamberi (s.a.v.) öldürme kararı aldılar. Umeyr kendini kurtaramazsa Safvan onun eşini ve çocuklarını yaşadıkça geçindirme sözü vermiş oluyordu.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz Safvan'la aralarırnda geçen konuşmaları anlatınca Umeyr müslüman oldu.( İbn Hişam, 2/316 )

Medinede islamın günden güne kuvvet bulması yeraltı faaliyetlerini gündeme getirdi. Hem kendilerini garanti altına almak, hem Müslümanların faydalandığı her şeyden faydalanmak ve hem de el altından fitne ve fesat çıkamak maksadıyla görünüşte İslamı kabul edenler oldu. Bunlar, içlerindeki küfür duygusunu yenemeyen kişilerdi. Kur'anda bu adamlarla ilgili olarak bir çok ayetler vardır. Mesela; '' iman edenlerle buluştuklarında biz iman ettik derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise biz sizinle beraberiz. Biz onlarla sadece alay ediyoruz, derler. Aslında Allah onlarla alay etmektedir ve onları azgınlıkları içinde şaşkın şaşkın dolaşmak üzere muhlet vermektedir. Onlar hidayeti vermek suretiyle dalaleti satın alan insanlardır. Yaptıkları ticaret onlara kar getirmemiş, onlar hidayete erememişlerdir. ''( Bakara Suresi, 14-16 )

Bu ve benzeri ayetler onların durumunu pek güzel açıklamaktadır.



Bu yıl zekat emri de gelmişti. Yüce Mevla '' Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin. İyi bilin ki kendiniz için dünya da iken ne takdim ederseniz Allah'ın yanında onu bulur sunuz. Allah sizin işlediklerinizi görendir buyuruyordu.( Bakara Suresi, 110 )

Efendimiz (s.a.v.) kazanılan malın kırkta birini, tarladan çıkan mahsulun onda birini getirmelerini mü'minlere emretti. Bu verilen zekatlar bir taraftan zenginle fakir arasında bir köprü kuracak ve topluma huzur getirecek, kardeşlik bağlarını destekleyecek diğer taraftan en az on defa yapılmışcasına bir mükafaatla karşılanacaktı.

Kurban bayramından bir gün önce Hz. Peygamber (s.a.v.), Ukbe b Amiri çağırdı önune bir davar sürüsü kattı, kurbanı olmayan ailelere birer tane vermesini emretti. Bu yıl Hz. Ali ve Fatıma'nın evlenme merasimi yapıldı, büyük Peygamber'in (s.a.v.) sevgili kızına verdiği eşyayı bir insan sırtına alıp götürebilirdi. Efendimiz (s.a.v.) evin dıştaki işlerini Ali'ye, içteki işlerini de kızı Fatıma'ya ait olmak üzere bölüştürdü.

O günlerde Kaynuka Yahudileri çarşısında bir kuyumcu dükkanına giden bir Müslüman hanım rahatsız edici utanacağı bir duruma düşürüldü. Durumu öğrenen bir Müslüman, sarkıntılık eden Yahudiyi öldürdü Yahudiler toplandılar ve onu öldürdüler. Durumu öğrenen Efendimiz (s.a.v.) Kaynukalıları kuşattı. Araya giren münafıklar verilecek cezayı hafifletmeye çalıştılar. En sonunda taşıyabildikleri kadar eşyalarını alıp gitmeleri karara bağlandı. Halbuki onlar, sulh ve sükun içinde yaşamak üzere Hz. Peygamberle (s.a.v.) anlaşmışlardı.

Bedir harbinin intikamını almayınca yıkanmayacağına dair yemin eden Ebu Süfyan ikiyuz kişilik bir kuvvette geldi. Medine hurmalıklarında bulunan bir Müslürnanı ve misafirini şehid etti Evini ve bahçesini ateşe verdi ve Mekke'ye doğru kaçmaya başladı.

Yolda Müslümanların yetişivermesi korkusuyla develerin üzerindeki un çuvallarını yola bıraka bıraka kaçıyorlar dı. Maksatları hem yüklerini hafifletmek hem de gelecek olanları bu çuvallarla oyalamaktı. Durumu haber alan Efendimiz (s.a.v.) derhal onları takibe çıkmış ama yetişememişti. Bu olaya '' sevik'' (kavrulmuş un) gazası denildi., Mekke'ye döndüklerinde halk onları sadece ayıplamıştı.

Yine bu yılda Hz. Peygamber (s.a.v.), ümmü Gülsüm isminde ki kızını Hz. Osman'a nikahlamış, kendisi de Hz. ömer'in dul kalan kızı Hafsa ile evlenmiştir.

Bir gün Cübeyr b. Mut'ım, kölesi vahşiyi çağırdı. Amcası Tuayme'nin Bedir'de öldürüldüğünü anlattı.

- Senden istediğim amcama karşılık olarak Hamza'yı öldürmendir. Bir amcaya karşı bir amca istiyorum, dedi.

Şayet bu işi becerebilirse vahşi, hürriyetini elde etmiş olacaktı. Ebu Süfyan'ın eşi Hind bu anlaşmadan haberdar olduğu zaman Vahşi ile görüşmüş, kendisinin de ayrıca memnun olacağı hediyeler takdim edeceğini bildirmişti.

Bedir'de ilk defa meydana çıkan üç yiğitten Ubeyde, Medineye dönerken ruhunu Yüce Mevlaya teslim etmişti. Onun dul kalan hanımı Zeyneb bt. Huzeyme, Hz. Peygamber'den (s.a.v.) gelen bir evlilik teklifini memnuniyetle kabul etti. Kendisi öteden beri iyiliksever bir hanım olarak bilinirdi. Bu sebeple insanlar ona ''ümmül-mesakin'' (yoksulların annesi) demeyi uygun görmüşlerdi. Zeyneb hanım geldi, mescidin kenarında kendisine tahsis edilen odaya yerleşti. Ancak o, Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'le üç ay evli kalacak daha sonra Yüce Mevla'nın misafiri olmak üzere ahiret alemine yolcu edilecekti.

Bu arada Hz. Peygamber (s.a.v.), evlat edindiği Zeydin isteği üzerine, halası ümeymenin kızı Zeynebe dünür oldu. Bu teklif kabul edilmedi. çünkü Zeyneb Kureyş içinde pek seçkin bir ailenin kızıydı, Zeyd ise azadlı bir köleydi. Ancak Yüce Mevla indirdiği ayette ''Allah ve Rasulü bir işi emretti mi artık hiç bir mümin erkeğin ya da kadının o işte muhayer olma hakkı yoktur'' buyurmuştu. Bu emir gelince Zeyneb ve ailesi çaresiz olarak peki dediler, evlendiler. Ancak bu duygularla yapılan evlilik ne zamana kadar ağız tadıyla devam edecekti?

Kaynak
( Hz. Süleyman'dan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) PEYGAMBERLER HALKASI : Doç.Dr.Ahmet Lütfi Kazancı )



Önceki
Medine Dönemi
Sonraki
Uhud Harbi