Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'in Hayatı


Önceki
Hicret
Sonraki
Bedir Harbi

Medine Dönemi

Artık Mekke'deki her haliyle huzursuz edici hayat bitmişti. Kendisini rahatsız etmeyince huzur bulamayan insanlar yoktu. Kendisini gönülden seven ayağına dikenin batmasına razı olamayan, rahat ve huzuru Rasulullahı rahat ettirmede arayan insanlar vardı.

Medineliler özellikle akşamları Eba Eyyub'un evine sırayla yemek getirdiler. Es'ad b. Zürare yaptırdığı bir sediri Hz. Peygambere (s.a.v.) takdim etti. Efendimiz (s.a.v.) bundan pek memnun kalmıştı. Hep onun üzerinde yatacaktı. Bu arada Rasulullah (s.a.v.) Efendimize verecek hiç bir şeyi olmayan ümmü Süleym ismindeki hanım, on yaşındaki oğlunun elinden tutarak getirmiş,

'' Ey Allah'ın peygamberi bu küçük Enes akıllı bir çocuktur. Sana hizmet etsin diye getirdim '' demişti.

Belki bu hanım, Rasulullah (s.a.v.) Efendimize en değerli hediyeyi vermiş oluyordu çunku bu çocuk on yıl müddetle ve pek samimi duygularla Efendımıze (s.a.v) hizmet edecek, on yıl müddetle kendisine, yaptığı bir işten dolayı '' Neden yaptın? '' denilmeyecek, ayrıca Efendimize ait binlerce hatıra onun dilinden bu ümmete ulaşacaktı.

Efendimiz (s.a.v.) ilk iş olarak bir mescid yapımına ka rar verdi. Devenin çöktüğü arsayı kendi parasıyla satın aldı,arsadaki bir iki hurma ağacı söküldü, bir iki kabir başka yere taşındı. Kerpiçler döküldü ve mescidin yapımına başlandı. Efendimiz (s.a.v.) arkadaşlarıyla birlikte kendisi de çalıştı, kerpiç taşıdı. Bu arada Rasulullah Efendimiz '' Allah'ım, gerçek hayat ahiret hayatıdır. Ensara da, muhacirlere de rahmetinle, mağfiretinle muamele buyur '' anlamına gelen bir beyti okuyor, ashab o beyti neşe içinde tekrar ediyorlardı.( Buhari, Cihad 110 (cilt4/8)) Bazan Rasulullah Efendimiz, alnından ter boşalarak kerpiç taşırken '' Allah'ım bu yuk Hayber'in hurma ve ekın yuku değil. Allahım bu daha temiz, daha hayırlı bir yüktür '' anlamina gelen bir başka beyit söylüyordu.( Buhari Menakıbı Ensar, 45 (Cilt4/258))

Mescidin yapımı tamamlandı. Bugünkü şekline göre kıblenin soluna düşen tarafta Hz. Peygamber (s.a.v.) için odalar yapılmıştı. Artık Hz. Peygamber (s.a.v.), Zeyd b. Harise ve Ebu Rafii gönderip getirttiği hanımı Hz. Sevde ve kızları ümmü Gülsüm ile Fatıma'yı bu evlerde oturtacaktı.

Mescide üç kapı konmuş, kıblesi Kudüs'teki Mescid-i Aksa cihetıne çevrilmışti Yer çakıl taşı döşeliydi Tavan hurma dalları ve hurma lifleriyle örtülmüştü Bir insanin elini uzattığı zaman değeceği kadar basıktı. Bir tarafına genişçe bir gölgelik yapılmıştı Burada fakir ve kimsesiz, evi barkı olmayan müminler barınacak, zengin mü'minlerin gönderdikleri sadakalarla karınlarını doyuracaklardı. Bunlara '' Ashab-ı Suffe '' denildi.

Mescidin son derece gösterişsiz olmasına mukabil son derece samimi duygularla temelinin atıldığı ve Allah'a (c.c.) göre pek değerli bir mescit olduğu kesin idi. Yüce Mevla bu mescid için '' İlk günden itibaren temeli Allah'a saygı duygusuyla atılmış olan mescid senin namaza durman için daha layık olan mesciddir Orada tertemız olmayı seven ınsanlar vardır, Allah ise tertemiz olanları sever '' buyurmuştu. (Tevbe Suresi, 108 )

Mescidin yapılrnasından itibaren insanları namaz vakitlerinde mescide toplama yolu düşünüldü. Ateş yakalım, dumanını görenler gelirler denildi. Davul ya da borazan sesini teklif edenler oldu Bunların hiçbiri Hz Peygamber'in (s.a.v.) hoşuna gitmemişti. Ashabdan Abdullah b. Zeyd rüyasında bir ihtiyarın öğrettiği ezanı Hz. Peygamber'e (s.a.v.) anlattı. Efendimiz hoşlandı. İnşaallah bu sadık bir rüyadır diyerek Bilal'e öğretmesini emretti. Bilal yüksek sesle ezanı okudu. Hz. ömer koşa koşa yetişti. Aynı kelimeleri ihtiva eden bir rüyayı şu anda gördüm, diyordu. Böylece ezanın şekli belli oldu.

Bir sabah narnazına gelen Bilal, Hz. Peygamber'i (s.a.v.) uyur halde buldu ''Namaz uykudan hayırlıdır'' diye seslendi. Uyanan Efendimiz :

- Ey Bilal, bu sözleri sabah ezanına koy dedi.( İbn Mace, 1/233)



Birgün Hz. Peygamber (s.a.v.) ümmü Suleym'in evinde otur du Mekke'den gelen muhacirlerle Medineli olan ve Yüce Mevla tarafından '' Ensar '' adı verilen müslümanlar arasında bir kardeşlik anlaşması yaptı. Buna göre bir Mekkeli ve bir de Medineli iki Müslüman Hz. Peygamberin (s.a.v.) huzuruna geli yor, o ikisi el ele tutuşuyor ve Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz tarafından kardeş olarak ilan ediliyorlardı. Bu kardeşlik ölüm halinde birinin diğerine mirasçı olmasını bile hedefliyordu. Kardeşliğin bu hükmü ileriki yıllarda kaldırılacaktı.

Hz. Peygmber (s.a.v.) Medine'ye geldikten sonra Yahudileri de içine alan geniş bir teşkilat kurmuş, Medine hudutları için de yaşayan herkesin eşit haklara ve görevlere sahip olan vatandaşlar olduklarını, dışardan yapılan bir saldırıya karşı bir ve beraber olarak karşı konulacağını, yabancılara yar dım ederek Medinede yaşayan herhangi bir kabileye ihanet edilmeyeceğini ihtiva eden bir anlaşmayı yazılı olarak ortaya koymuştu. Dünyanın ilk yazılı anlaşması olma özelliğine sahip olan bu anlaşma son zamanlarda ''Medine Vesikası'' adı altında gündeme gelmektedir.( İbn Hişam, 2/147 )

Medine'ye gelişin üzerinden yedi ay geçmiş, Şevval ayı. gelmişti. Hz. Ebu Bekr'in teklifi üzerine daha önce nişan sözleşmesi yapılan Hz. Aişe, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hanımı oldu Hz Peygamber'ın (s.a.v.) evlendiği hanımlar içinde bakire olanı sadece Hz. Aişe'dir.



Rasulullah Efendimiz ara sıra mescidi temizleyen bir Yahudi çocuğunun son günlerde görünmez olduğunu fark etti. Hastadır, dediler. Arkadaşlarıyla onu ziyarete gitti. çocuk son nefeslerini vermek üzereydi. Efendimiz (s.a.v.) onu İslam'a davet etti. çocuğun gözleri babasını buldu. ''Ne yapmami istersin'' der gibi bakıyordu. Adam;

- Oğlum Ebu'l-Kasım'a itaat et, dedi.

çocuk şehadet kelimelerini söyledi. Rasulullah Efendi miz oradan memnuniyetle ayrıldı. O çocuk çok geçmeden ölecek, ailesini mateme boğacaktı.( Buhari Cenaiz 80 (cilt 2/97))

Ancak adamın '' oğlum Ebu'l-Kasırh'a itaat et '' demesi oldukça düşündürücü idi. Adam, karşısındaki insanın gerçek peygamber olduğunu biliyor, biraz sonra ölecek olan gül yüzlü yavrusunun ebedi saadetini olsun te'min etmek istiyordu. Yavrusunu ateşe itmek maksadıyla ona bu tavsiyeyi yaptığı söylenemez. Ama kendisi neden İslam'ı kabul etmiyordu? İşte Yahudi inadının açıklanması mümkün ol mayan tarafı burasıdır.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin bir Yahudi çocuğunu hem de arkadaşlarıyla birlikte ziyarete gitmesi onun insana ne derece değer verdiğini, alçak gönüllü oluşunu tespit eden pek değerli bir hatıradır. Onun mescide yaptığı hizmet karşılı ğında yapılan bu nezaket ziyareti onu İslam'a kazandırmış tır. Ayrıca İslam dininin sadece mescitlerde anlatılmayaca ğının da güzel bir örneği olarak bilinmelidir.



Bir gün Rasulu (s.a.v.) Ekrem Efendimiz Cibril-i Emin'in getirdiği bir fermanı mü'minlere tane tane okudu: '' Kendileriyle savaşılan mü'minlere, zulme uğramaları sebebiyle savaş izni verildi. Hiç şüphe yok ki Allah, onlara yardım etmeye kadirdir. Onlar ki, Rabbimiz Allah'tır demeden ötede hiçbir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır '' buyuruluyordu.( Hacc Suresi, 39-40 )

Böylece artık Mekkelilere layık oldukları cevabı verme imkanı doğmuştu. Yumruğa yumrukla, kılıca kılıçla mukabele izni gelmişti. Halbuki şimdiye kadar hep onlar vurmuş, karşılarında sabretmeden başka hiçbir silaha sahip olmayan insanlar ezildikçe ezilmişti.

Bu izin üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), tamamı da muhacirler den oluşan otuz kişilik bir askeri birlik hazırladı. Amcası Hamza'nın komutası altında yola çıkardı. Maksat Şam tarafından gelmekte olan ve Ebu Cehl'in komutasında hareket eden bir kervanı kontrol altına almaktı.

Karşılaşan kervan halkı ve Müslümanlar harp düzenine geçti. Ancak araya giren Mecdi b. Amr isimli bir şahıs, iki tarafı muharebesiz birbirinden ayırdı.

İkinci bir sefer yine savaşsız geçti. Ancak üçüncü defa yola çıkarılan ve Abdullah b. Cahş komutasında ilerleyen sekiz kişilik bir keşif kolu bir kervanı ele geçirdi. Amr b. El-. Hadrami isimli bir şahsı öldürdü, iki kişiyi esir etti.

Bu durum Kureyşin hoşuna gitmedi. Artık kendilerine Şam ticaret yola kapanıyor demekti.

Akabe sözleşmesinde bulunan ve Rasulullah (s.a.v.) Efendimize defa beyat eden Bera b. Ma'rur vefat etmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.), yanına bir kaç arkadaşını alarak hanımına başsağlığı dilemeye gitti. Gelenlere yemek ikram edildi. Bu sırada öğle namazı vakti gelmişti. Dönseler vakit geçecekti. çünkü arada 5-6 km.lik mesafe vardı. Namazı oradaki mescidde kılmağa karar verdiler.

İlk iki rekat kılınmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) üçüncü rekatta ve ayaktaydı. Cibril-i Emin Yüce Mevlanın emrini getirdi. ''Ya Muhammed, zaman zaman senin yüzünün gökyüzünde dönüp dolaştığını görüyor, gönlündeki arzuyu biliyoruz. Bu sebeple seni arzu ettiğin ve hoşlandığın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram cihetine çevir, siz de ey müminler her nerede olursanız yüzlerinizi o tarafa çeviriniz. Kendilerine kitap verilenler bu hükmün, Rab'lerinden len bir hakikat olduğunu bilirler. Allah onların neyi ya pacaklarından gafil değildir.''( Bakra Suresi, 144 )

Vahiy hali sıyrıldı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bulunduğu yerde geri döndü ve yüzünü Mescid-i Haram'a çevirdi. Ardınd bulunanlar namazlarını bozmadan bir daire çizer gibi yeniden Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ardında yerlerini aldılar. Son iki rekat kılındı.

Bu mescid bundan böyle ''Mescidü'l-Kıbleteyn'' (İki kıbleli mescid) olarak bilindi.( İbn Mace, ikametu's-Salat, 1/322 )



Bu yılın Ramazan ayı yaklaşırken Yüce Mevla'nın bir fermanı daha ulaştı. ''Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç hükmü farz olmak üzere yazıldı...'' buyuruldu. Davam eden ayştierdç bu fb detin Ramazan ayı boyunca devam edeceği, ancak hasta olanların ya da sefer halinde bulunanların bu ibadeti daha sonra ve gününe gün tutmak üzere yapabilecekleri bildirildi. Efendimiz (s.a.v.) bu mübarek ayın sonlarına doğru teravih namazını kıldı. Fakat üçüncü gecede mescidin almayacağı kadar bir kalabalığın toplanması üzerine dördünü gece namaza çıkmadı üzerinize farz kılınacağından korkuyorum, o zaman belki gücünüz yetmez, sorumlu tutulursunuz, buyurarak bundan böyle kendi başlarına kılmalarını tavsiye etti.

Teravih namazı Hz. ömer devrine kadar öyle kılınmış, Hz. ömer insanları bir imamın arkasında toplayarak cemaatle kılınmasını sağlamıştı.

Kaynak
( Hz. Süleyman'dan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) PEYGAMBERLER HALKASI : Doç.Dr.Ahmet Lütfi Kazancı )



Önceki
Hicret
Sonraki
Bedir Harbi