Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)'in Hayatı


Önceki
Uhud Harbi
Sonraki
Hayber Gazası

Hendek Harbi

Gelecek yıl Bedir'de buluşalım diyerek giden Ebu Süf yan bu sözünde samimi idi. Gerçek darbeyi Bedirde indirmek istiyordu. Fakat aradan geçen aylar onun cesaretini kırmaktaydı. özellikle Bedir günleri yaklaştıkça -ki yılın belli günlerinde Bedirde panayır kurulurdu- cesareti korkuya dönüştü. Toplayabildiği ikibin kişiyle yolun yarısına kadar geldi, sonra havaların kurak gittiğini hayvanların ye- mini bulmakta bile güçlük çektiklerini anlattığı bir konuş mayı ''ben geri dönüyorum, siz de dönün'' diyerek bitirdi.

Hz. Peygamber (s.a.v.) binbeşyüz kişiyle geldiği Bedir'de günlerce Ebu Süfyanı bekledi. Gelirken ticaret mallarını da getirmelerini tavsiye ettiği mü'minler, iyi bir alışveriş yapmış, maddi ve manevi kar ile Medine'ye dönmüş oldular.

Ebu Süfyan Mekke'ye gururla dönememiş, kimse onun bu davranışını hoş karşılamamıştı. Mutlaka bu haysiyet kırıcı olay tamir edilmeliydi. Bu sırada Mekke'ye gelen Yahudiler ortaklaşa bir orduyla Medine üzerine yürüme teklifi getirdiler. Bunlar Medineden sürülüp çıkarılan Yahudilerdi.

Geniş bir faaliyet başladı. On bin kişiden oluşan bir ordu hazırlandı. Bu defa kesin sonucu almadan dönülmeye cekti.

Abbas b. Abdülmuttalib'in durumdan haberdar eden ve tedbirli olmaları gerektiğini bildiren mektubu tam zamanın da ulaştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabıyla müşavere yaptı. Selman Farisi bu gibi durumlarda kendi yurdunda hendekler kazılarak müdafaa harbi yapıldığını söyledi. Uygun görüldü ve hendek kazımına karar verildi. Hz. Peygamber (s.a.v.) herkese belli ölçüde yer tayin etti, ciddi bir kazı faaliyeti başladı. öyle ki Mekke ordusu geldiğinde kazı işi de bitmişti.

Mekkeliler hiç ummadıkları bir durumla karşılaşmanın şaşkınlığı içindeydiler. Bu arada Nadir yahudilerinin reisi Huyeyy b. Ahtab, Kurayza Yahudilerine gitmiş, ''Biz Muhammedle anlaşmalıyız. Anlaşmayı bozacak bir durum yok'' demelerine rağmen onları kandırmış ve müşriklerle birlikte savaşmaya razı etmişti.

Karşılıklı taş ve ok atarak günlerce savaşıldı. Bir gün Amr b. Abdi Vedd isimli meşhur silahşör, üç arkadaşıyla birlikte atlarını mahmuzladılar ve hendeği aştılar. Amr çarpışacak er istedi. Kimse çıkmadı. Amr'in hakarete varan ısrarları karşısında Hz. Ali ona karşı çıkma izni istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) ''otur ey Ali bu, Amr'dır'' diyordu. üçüncü defa olarak izin isteyen Ali b. Ebi Talib, Hz. Peygamberin (s.a.v.),

- Allahım, Bedirde Ubeyde'yi, Uhudda Hamza'yı aldın. Ali'yi bana bağışla, duasıyla meydana çıktı. Yapılan karşılaşmada Amr cansız yere serildi Hendeği geçenlerden Nevfel, Zübeyr b. Avvam'ın kılıcıyla can verdi. İkrime ve Dırar kaçtılar.

Karşı taraftan Amr'ın cesedi için on bin dirhem teklif edildi ise de Hz. Peygamber (s.a.v.) ''Biz ölü satıp para almayız'' dedi ve ceset onlara teslim edildi.

Araplar uzun süren muharebeye tahammül edemezdi. Bu sebeple Ebu Süfyan umumi taarruz emri verdi. Sabah tan akşama kadar süren şiddetli çatışmada yine netice alınamamıştı. Beri tarafta Hz. Peygamber (s.a.v.) uzun uzadıya yaptığı dua ve niyazı gülümseyerek bitirdi. Etrafındakilere yüce Mevla'dan yardım geldiğini beyan etti. ''Bana poyraz rüzgarı ile yardım geldi. Ad kavmi ise Lodos rüzgarı ile mahvedildi'' diyordu

Nihayet bir ikindi sonu çıkan şiddetli bir rüzgar her şeyi altüst etti. çadırlar yıkıldı, kazanlar devrildi, ateşler etrafa dağıldı. Kimse ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Ebu Süfyan gece vakti yaptığı kısa bir konuşmayla bu işin sonunun gelmeyeceğini anlattı. Ve işte ben gidiyorum dedi. Kalalım, savaşı devam ettirelim, diyen olmadı. Sabah olduğunda ordunun eşyasını toplayıp götürmek için kalan bir kaç yüz kişiden başka kimsernin kalmadığı görüldü.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye döndü. Günlerdir muharebenin verdiği yorgunluğu atmak ve temizlenmek üzere yıkandı. Bu arada Cibril-i Emin gelmiş, ''Biz henüz silahlarımızı çıkarmadık'' demiş ve Kurayza üzerine yürünmesi gerektiğini bildirmişti.

Hz. Peygamber (s.a.v.) derhal ordunun toplanmasını emretmiş ve hiç kimse Kurayza yurduna varmadan ikindi hamazını kılmasın demişti. Yürüyüş başladı. Akşama doğru kalenin kuşatılması tamamlandı. Günlerce süren kuşatma sonucu kale komutanı Yahudilerin ileri gelenleriyle bir toplantı yaptı. Onlara:

- Size üç hal çaresi getiriyorum dedi: Anlat, dediler.

- Biliyorsunuz bu adam Allah'ın peygamberidir. Onun dinine girelim. Dünyamızı da ahiretimizi de kurtaralım, dedi.

- Olmaz, o Yahudi milletinden değildir, dediler.

- çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürelim, kılıçlarımızı sıyırıp sonuna kadar kahramanca vuruşalım, dedi.

- Biz çocuklarımız ve kadınlarımız için varız, dediler.

- Yarın cumartesidir. Bizim bu gece ve yarın iş yapmayacağımızı biliyorlar. Bundan istifade edelim, bu gece onlara saldıralım dedi.

- Biz Cumartesi gününün hürmetini çiğneyemeyiz, ded

Getirdiği bütün hal çarelerinin reddedildiğini gören Ka'b b. Esed,

- Bir kere aklınızı kullanabilseydiniz ne kaybederdiniz, demekten kendini alamadı.

Birkaç gün sonra Sa'd b. Muaz tarafından verilecek hükme razı olarak teslim oldular. Sad, çocuk ve kadınların esir olarak alınmasını, erkeklerin öldürülmesini, mallarının ganimet olarak alınmasını hükmetti.



Bu yıl Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. ümmü Seleme ile evlendi. ümmü Seleme, vefat eden Zeyneb bt. Huzeymeden boşalan odaya yerleşti.

Zeyd ile Zeyneb bt. Cahş arasında kurulan evlilik bağı günden güne tatsızlaşarak devam ediyordu. Zeyd bazen Hz. Peygambere (s.a.v.) durumu arz ediyor, sabırlı davranması ve eşine sahip olması tavsiyesini alıyordu. Fakat bir gün geldi. ''Ben Zeynebi boşadım'' dedi.

Aradan bir zaman geçti. Yüce Mevla indirdiği ayette

Zeyd'in evlilik bağını koparmasından sonra Zeynebi kendi sine nikah ettiğini bildiriyor ve bu hükmü de evlatlık edinilen şahısların boşadıkları hanımları almakta mü'minlere bir vebal olmadığını anlatmak için koyduğunu bildiriyordu. (Ahzab Suresi,37-38)

Ayrıca bir başka ayette ''Sizin evlatlık edindiğiniz kişileri Allah, sizin oğullarınız olarak kabul etmemiştir.'' bu yurmuş ve ''onları, babalarına, ait isimlerle çağırın'' (Ahzab Suresi, 4-5) emrini vermişti. Yıllardır Zeyd b. Muhammed şeklinde tanınan Zeyd artık Zeyd b. Harise olarak bilinecekti.

Benu Mustalık kabilesi tarafından Medine'ye yapılacak bir baskın haberi geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) derhal oraya hareket etti. Topluluklarını dağıttı. Bir kısmı esir alındı ve dönüldü. Yolda Hz. Aişe'nin bir ihtiyaç için ayrıldığı fark edilmedi ve ordu hareket etti. Hz. Aişe dönüp ordunun bulunduğu yere geldiğinde onların gittiklerini gördü. Bu arada yine bir ihtiyaç için ordudan ayrı kalan Safvan b. Muattal da gelmiş, Hz. Aişeyi orada görmüştü. Onu deveye bindirdi, kendisi devenin yularını tuttu ve yola çıktılar, orduya yetiştiler.

Ancak münafıkların reisi olan İbn Selul Medine'ye vardıklarında Hz. Aişe ile Safvan'ın, çirkin bir iş için gerikaldıkları iddiasını, ortaya attı. Münafıklar bu iftirayı etrafa yaydılar. Müslümanlardan bu asılsız habere katılanlar oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) Yüce Mevladan bir açıklama gelecek ümidiyle bir ay bekledi. Netice olarak Mescidde durumu anlattı., iftirayı ortaya atanın cezalandırılmasını istedi. Fakat bu konu bir Evs ve Hazrec mücadelesi şekline dönüştürüldü ve kavga çıktı. Hz. Peygambere (s.a.v.)olayı yatıştırmak düştü.

Olayı yakınlarından araştırdı. Kimse Hz. Aişeyi suçlu bulmuyordu. Hz. ömer,

- Ey Allah'ın Rasulu, Aişeyi sana nikah eden kimdir demiş,

- Allahdır, cevabını alınca

- Zina ederek senin namusunu kirletecek bir hanımı Allah sana nikah eder mi? Bu büyük bir iftiradır demişti.

O gün Nur suresinin 11-20 ayetleri indirilmiş ve Hz. Aişe'nin tertemiz olduğu beyan edilmiştir.

Benu Mustalık esirleri arasında bulunan Cüveyriye hanım ile Hz. Peygamberin (s.a.v.) evlenmesi, o kabileden alınan bütün esirlerin serbest bırakılmasına sebep olmuştur.

Yine bu yılda Ebu'l-As'ın Medine'ye gelip İslamı kabul etmesi üzerine Efendimiz, kızı Hz. Zeynebi yine ona vermiştir.

Hicretin altıncı yılında Efendimiz, gördüğü bir rüya üzerine Umre seferine çıktı. Yanında bindörtyüz kişi vardı.

Ancak Mekke'ye 15 km. kala Hudeybiye mevkiinde durma mecburiyetini hissetti. çünkü devesi Kasv ileri gitmek istemiyordu. Onu hicret yolculuğu bittiğinde durması gereken yerde durdurup çöktüren ilahi kuvvet bu defa da ilerlemesini engellemişti. Aynı zamanda Mekke'den alınan haberler hiçbir şekilde kendilerinin Mekke'ye sokulmayacağı şeklindeydi.

Mekke'den gelenlerle görüşüldü. Savaş maksadı taşımadıkları anlatıldı. Ama faydası olmadı. Hz. Peygamber (s.a.v.), maksatlarını açık açık anlatmak için damadı Osman b. Affan'ı gönderdi. Bu defa onu geri göndermediler. Hatta orduda onun öldürüldüğü söylentisi çıktı. 0 zaman Hz. Peygamber (s.a.v.) bir ağacın altına oturdu, gerekirse savaşmak ve düşmandan kaçmamak üzere ashabından beyat aldı.

İslam tarihinde ''bey'at-i Rıdvan'' (Allah'ın razı olduğu sözleşme) olarak bilinen bu büyük merasimden baberdar olan Mekkeliler Süheyl b. Amrı gönderdiler. Heyecanlı tartışmalar sonucu bir anlaşma yapıldı. Buna göre; iki taraf birbiriyle on yıl boyunca savaş yapmayacak, dileyen kabile iki taraftan biriyle anlaşma yapacak, Müslümanlardan biri küfre dönerse geri verilmeyecek ama müşriklerden biri Müslüman olursa geri verilecekti. Ayrıca bu yıl umre yapmadan dönülecek, bir yıl sonra geldikleri takdirde Mekke üç gün müddetle onlara açık tutulacak ve yolcu silahı olan kılıçtan başka silah bulundurulmayacaktı.

Müslümanlar bu anlaşmadan hoşlanmamışlar ama Yüce Mevla bu anlaşmayı ''Fethi mübin'' (Apaçık bir fetih) olarak değerlendirmişti.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Hudeybiye'den geldikten sonra etrafta bulunan sultanlara ve genel vali durumunda olanlara mektuplar yazdırdı. Bunları yaptırdığı mühürle mühürledi. Mühürde ''Muhammed Rasulullah'' yazılıydı. Etraftaki hükümdarlar içinde iman eden sadece Habeş Necaşisi ve Bahreyn emiri idi. özellikle Bizans kralı Herakliyus mektupla ciddi şekilde ilgilenmiş; araştırma yapmış, Hz. Peygamberin (s.a.v.) gerçekten Allah'ın Rasulü olduğunu anlamış; ama saltanattan mahrum olma korkusuyla 'hayır' demişti. İran şahı mektubu parçalamış, Gassan emiri elçiyi öldürmüştü.

Habeş Necaşisi, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) dünür olduğu ümmü Habibe'nin teklifi kabul etmesi üzerine nikahı kıymış, Hz. Peygamber (s.a.v.) adına mehir ödemiş ve Habeş diyarındakilere bir gemi tahsis ederek Medineye gitmek üzere yola çıkarmıştı. Mısır kralı ise birtakım hediyyelerle birlikte iki cariye göndermiş, Hz. Peygamber (s.a.v.), bunlardan Mariye isimli olanla evlenmişti. Bu hanım ilerde İbrahim isminde bir çocuk doğuracaktı.

Kaynak
( Hz. Süleyman'dan Hz. Muhammed'e (s.a.v.) PEYGAMBERLER HALKASI : Doç.Dr.Ahmet Lütfi Kazancı )



Önceki
Uhud Harbi
Sonraki
Hayber Gazası